Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı büyüme rakamı da tıpkı enflasyon rakamı gibi herkesi şaşırtmaya devam ediyor.
Vatandaş çarşı pazarda fiyatların düştüğünü hissedemezken, ekonominin büyüdüğüne dair gelen veriler de kafa karışıklığı yaratıyor. TÜİK’in bu sabah açıkladığı büyüme verisini değerlendiren ekonomist Mahfi Eğilmez, iş dünyasından gelen sinyallerle, TÜİK’in açıkladığı rakamın örtüşmediğini, kafa karıştıran bazı unsurlar olduğunu belirtti. Özellikle sanayici ve inşaatçıların işlerin durgunluğundan şikayet ettiğine dikkat çeken Mahfi Eğilmez, ancak TÜİK’e göre bu alanlarda işlerin gayet yolunda göründüğünü söyledi. Mahfi Eğilmez, tablolar değerlendirildiğinde sadece ihracatçının yakınmasının örtüştüğünü ifade ederek büyüme değerlendirmesini şöyle yaptı:
“TÜİK, üçüncü çeyrek büyüme verisini açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 3,7 artmış bulunuyor.
Büyümenin ayrıntılarına indiğimizde bazı kafa karıştıran unsurlar var. Geçen yılın üçüncü çeyreğine göre neler olduğunu bir tabloya dökelim (kaynak: TÜİK, Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla, III. Çeyrek: Temmuz-Eylül, 2025, Haber Bülteni 1 Aralık 2025):

Tabloya göre tarım sektörü hariç bütün sektörler büyümüş. Tek kaybeden, üstelik de yüzde 12,7 gibi ciddi bir oranla, tarım sektörü olmuş. Tarım sektöründeki bu olumsuz gidişin maliyeti giderek ağırlaşıyor, ileride daha da ağır olacak. Tarım sektörüyle ilgili olarak zaman geçirmeden kapsamlı bir programın yürürlüğe konması, tersine öneri yapan uluslararası kuruluşları dinlemeksizin tarım kesimine geniş bir destekleme uygulamasını hemen başlatmak gerekli diye düşünüyorum. Bu önerimin iki gerekçesi var: (1) tarım üretimini kaybediyoruz. (2) Tarımla uğraşanlar bu uğraşıyı terk ederek kentlere geliyor ve burada ikinci, üçüncü sınıf işlere girerek tarımda verecekleri katkı kadar katkı veremiyorlar.
Tabloda yer alan finans ve sigorta faaliyetleri, bilgi ve iletişim faaliyetleri gibi alanlardaki büyüme bu sektörlerdeki talebe ve kârlara bakıldığında normal sonuçlar olarak görülüyor.
Buna karşılık inşaat ve sanayi sektörlerindeki büyüme oranları piyasada konuşulanlarla hiç bağdaşmıyor. İnşaat sektöründeki firmalar “satışların durduğundan” şikâyet ediyorlar. Oysa TÜİK’in konut satışları endeksi bu şikâyetlerin pek doğru olmadığını gösteriyordu. Burada da sonuç endeks bilgilerini doğrular şekilde çıkmış. İnşaat sektörü büyümede lokomotif olmaya devam etmiş. Benzer şikâyetler sanayi sektörü için de geçerli. Her kesimden sanayici, işlerinin kötüye gittiğinden, maliyetlerin çok yükseldiğinden ve yeterince kazanamamaktan şikâyet ediyor. Özellikle tekstil sektöründe bu şikâyetler en üst düzeyde. Gerek İmalat Sanayii Kapasite Kullanım Oranındaki (KKO) gelişmeler gerekse TÜİK’in Sanayi Üretim Endeksi (SÜE) verileri de bu şikâyetlerin haklı olduğunu gösteriyor. Aşağıdaki grafik KKO ve SÜE’de 2024 başından 2025 Eylül ayına kadar olan gelişmeleri sergiliyor (grafik, TCMB KKO ve TÜİK arındırılmış SÜE verileri kullanılarak tarafımdan hazırlanmıştır):

Grafik, KKO’da oluşan aşağı yönlü eğilimi ve SÜE’de 2025 başından beri yaşanan dalgalanmaları ve aşağıya gidişi gösteriyor.
Bu durumda eğer TÜİK’in hesaplamaları doğruysa inşaatçı ve sanayicilerin şikâyetleri haksız yok eğer onların şikâyetleri haklıysa TÜİK’in hesaplamaları sorunlu demektir. Bir başka deyişle ikisi birden doğru olamaz.
Yine tablo bize ürün üzerindeki vergilerin ciddi oranda arttığını gösteriyor bu artış ürünlere verilen sübvansiyonlar düşüldükten sonraki artış olduğu için görüldüğünden de fazla demektir.
GSYH’nin harcamalar yönünden durumuna baktığımızda bu yılın üçüncü çeyreğinde hane halkı nihai tüketiminin geçen yılın üçüncü çeyreğine göre yüzde 4,8 oranında arttığını görüyoruz. Normal koşullarda bu artış anormal sayılmaz ama eğer dezenflasyon programı uygulanıyorsa bu artış bize hane halklarının dezenflasyona inanmadığını ve tüketime devam ettiğini gösteriyor. Özellikle de enflasyonun oldukça üzerinde reel faiz verildiği bir ortamda tüketimin bu şekilde artması beklentilerin kırılamadığının açık bir göstermesi olarak karşımızda duruyor.
İhracat geçen yılın üçüncü çeyreğine göre yüzde 0,7 azalırken ithalat yüzde 4,3 artmış görünüyor. Bu da kur baskılamasının artık ihracatı iyice zorlamaya başladığını ve ithalatı teşvik ettiğini açık biçimde gösteriyor. Kuru baskılayarak enflasyonla mücadele bu sistemde yaygın bir uygulamadır. Ne var ki bu tür uygulamalar uzun sürmemesi gereken, en çok bir – bir buçuk yılda sonuç alınması gereken uygulamalardır. Süre uzadıkça yan etkiler ortaya çıkmaya başlar. Türkiye, enflasyonla mücadeleyi aşağı yukarı iki buçuk yıldır uyguluyor. Süre fazlasıyla uzadığı için yan etkiler artmaya başlamış görünüyor. Üstelik yukarıda da değindiğimiz gibi hane halklarının enflasyonun düşeceğine olan inancı bulunmadığı için enflasyonun düşürülmesine katkıları da çok zayıf kalıyor.
İşgücü ödemeleri geçen yılın üçüncü çeyreğine göre yüzde 41,1 artmış görünmesine karşılık GSYH içindeki payı hiç değişmeden yüzde 35 olarak kalmış bulunuyor.
Özetle söylemek gerekirse çevrede gördüğümüz, duyduğumuz yakınmalardan yalnızca ihracatçıların yakınmaları TÜİK verileriyle tutarlı görünüyor. Diğerleri kafa karıştırıcı yakınmalar ya da sonuçlar olarak duruyor.”
KAYNAK: Haber Hürriyeti











